Ziya Gökalp Kimdir, Hayatı, Düşünceleri, Edebi Kişiliği, Hakkında Bilgi

ZİYA GÖKALP (1876-1924)

Türk, sosyolog ve düşünür. Türkçülük düşüncesini sistemli bir ideoloji haline getirmiş, II. Meşrutiyet ve Cumhuriyet dönemi düşün ve siyaset alanında önemli etkiler yapmıştır.

23 Mart 1876’da Diyarbakır’da doğdu, 25 Mart 1924’te İstanbul’da öldü. İlk ve ortaöğrenimini Diyarbakır’da yaptı. Genç yaşta şiirle ve kültürel konularla ilgilenmeye başladı. Diyarbakır’da tanıştığı Abdullah Cevdet’in etkisinde kaldı. Ondan İstanbul’da meşrutiyeti geri getirmeyi amaçlayan gizli faaliyetlerde bulunulduğunu öğrenince ailesinin karşı çıkmasına rağmen 1895’te İstanbul’a gitti. Mülkiye Baytar Mekteb-i Âlisi’ne girdi. Buradaki öğrenciliği sırasında İbrahim Temo ve İshak Sükûtî ile ilişki kurdu. II. Abdülhamid yönetimine karşı gizli faaliyetlerde bulunduğu için 1899’da tutuklandı. On ay kadar hapis yattıktan sonra gözaltında tutulmak koşuluyla 1900’de Diyarbakır’a sürgün edildi. 1908’e kadar bazı küçük yerel memuriyetlerde bulundu, daha çok okumaya zaman ayırarak kendisini yetiştirmeye çalıştı.

1908’de II. Meşrutiyet’in ilam üzerine İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin Diyarbakır şubesini kurarak siyasi çalışmalara başladı. Peymân ve Diyarbakır gazetelerinde şiirler, yazılar yayımladı. 1909’da Selanik’te toplanan İttihat ve Terakki kongresine Diyarbakır delegesi olarak katıldı. 1910’da İttihat ve Terakki Cemiyeti genel merkez üyeliğine seçilince yeniden Selanik’e gitti. İttihat ve Terakki İdadisi’nde sosyoloji hocalığı yaptı. Bir yandan da Genç Kalemler dergisinde önemli yazılar, şiirler yayımladı. 1912’de Ergani Madeni Sancağı’ndan mebus seçildi ve İstanbul’a yerleşti. Bu dönemde gittikçe artan bir etkinlikle görüşlerini yaymaya başladı. Türk Ocağı’nın kurucuları arasında yer aldı. Derneğin yayın organı olan Türk Yurdu başta olmak üzere Halka Doğru, Islâm Mecmuası, Milli Tetebbular Mecmuası, iktisadiyat Mecmuası, içtimaiyat Mecmuası ve Yeni Mecmua’da. düşünsel ve bilimsel yazılar yayımladı. Bir yandan da Darülfünun’da sosyoloji dersleri verdi.

1. Dünya Savaşı’nın yenilgiyle bitmesi ve İttihat ve Terakki yönetiminin son bulması üzerine tüm görevlerinden alındı. 1919’da da Malta Adası’na sürüldü. 1921 ’de son bulan sürgünden sonra Diyarbakır’a giderek 1922’de Küçük Mecmua’yı çıkardı. 1923’te Maarif Vekaleti Telif ve Tercüme Encümeni başkanlığına atanınca Ankara’ya gitti. Aynı yıl ikinci dönem TBMM’ye Diyarbakır mebusu olarak katıldı. Kısa süren bir hastalığın ardından İstanbul’da öldü.

Düşüncelerinin oluşumu

Ziya Gökalp’in düşünce dünyası değişik dönemlerdeki farklılıklarına dikkat edilerek değerlendirilmelidir. 1908’e kadar olan dönem özgürlükçü ve değişiklikçi devredir. Bu dönemde Jön Türkler’in anayasacı-lık ve Osmanlı milliyetçiliği düşüncelerinden etkilenmiştir. 1908’den sonra ise Osmanlıcı bir yazar olarak idealist ve milliyetçi grubun sözcüsü olmuştur. İstanbul’da Kazan, Kırım ve Azerbaycan’dan göç etmiş Türk aydınları ile ilişkisi 1912-1919 tarihleri arasındaki milliyetçilik anlayışına Pan-Türkist bir renk katmıştır. Tüm değişikliklere karşın Gökalp’in düşüncelerindeki gelişim süreci anlamlı bir evrim geçirmiştir. Böylesi bir süreçle bağlantılı olarak yaşamının değişik dönemlerinde değişik batılı düşünürlerin etkisi altında kalmıştır. Bergson, Tarde, Fouillee ve Durkheim gibi düşünürler Ziya Gökalp’in ülkenin sorunlarına çözüm arayışına yardımcı olmuşlardır.

Türkçülük

Çok erken yaşlarda yazmaya başlayan Ziya Gökalp, o sıraların yaygın düşüncelerinin etkisi altındadır. Osmanlı İmparatorluğu’nun son döneminde hemen hemen her aydın devletin nasıl kurtarılacağı sorusuna yanıt aramaktadır. Genellikle de devletin bütünlüğü açısından soruna bakılmaktadır. Ancak Osmanlı İmaratorluğu içindeki milliyetlerin bağımsızlıklarına kavuşmaları gerçekleştikten sonra sınırlı bir milliyetçilik akımının gerekliliğine inanılmıştır. Ziya Gökalp Diyarbakır’daki yıllarından beri “istibdat”a karşı mücadele içinde olmuştur. Bu nedenle düşüncelerinde sürekli olarak modernleşmeden yana bir tavır vardır. Dinselliğe karşı da olumlu bir tutum söz konusudur. Türkçülük daha sonra beliren bir düşüncedir. Ziya Gökalp bu düşünceyi Osmanlı son dönem yazarları içinde en sistemli bir bütünsellik çerçevesinde irdeleyip bir siyasi ideoloji haline getiren ve somut siyasal gelişmelere etkili kılan bir yorumcu kimliğindedir. Ziya Gökalp’in düşüncelerinden çok, farklı şeyleri bütünleştiren yeniden yorumcu kimliği belirleyici olmuştur.

Türkçülüğünün belirgin özelliği İslam’dan önceki Türk tarihini öne çıkarması olmuştur. Bu konuda Ziya Gökalp’in yaşamının geç dönemlerinde gerçekleştirdiği çalışmaları da vardır. Bunların içinde en önemlisi yarım kalan Türk Medeniyeti Tarihi’dir.

Orta Asya Türk tarihinin önemsenmesi sadece tarihsel geçmiş anlamında değil, aynı zamanda kültür alanında da söz konusudur. Türkçülüğünün bir kaynağı da Osmanlı İmparatorluğu’nun son zamanlarında gerçekleştirilen yayınlardır. Bu dayanak bizzat Ziya Gökalp’in ifadesiyle Ahmed Vefik Paşa’nın Lehçe-i Osmani adlı sözlüğü ile Süleyman Paşa’nın Tarih-i Alem adlı yapıtlarıdır. Bu iki yapıt Türklüğün eski tarihinden olumlu olarak bahsetmektedir. Sözü edilen iki yapıtın düşünsel dayanakları da Batılı yazarların çalışmalarıdır. Ziya Gökalp’te Türkçülük düşüncesi bir süreç içinde gelişmiş, olgun biçimine oldukça geç bir dönemde ulaşmıştır.

Sentez arayışları

Türkleşmek, İslâmlaşmak, Muasırlaşmak adlı Sentez yapıtı da imparatorluğun ideolojik bir sentez aradığı arayışları dönemde kaleme alınmıştır. Bu üç unsuru birleştirmeye çalıştığı dönemde Türkçülüğü de bir tür İslamcılık olarak görmüştür. Türkçülüğün İslamcılığa aykırı bir yönü olmadığını belirtmiştir. Hars ve medeniyet ayırımım yaparken de ilkinin ulusal İkincisinin uluslararası olduğunu savunmuştur. Bu yaklaşımla Türkçülük ile Batılılaşma arasında uyumsuzluk görmemiştir. 4 Bir başka deyişle, İslam ümmetinden olmakla Türk Düşüncelerini milletine ve Batı medeniyetine bağlılığın bağdaşabile- oluşumu ceğini düşünmüştür. Döneminin modernist ve Türkçü İslamcıları’nm düşünceleri hesaba katıldığında Ziya Gökalp’in genelde kökleşmiş düşünceler doğrultusunda bir sentez denemesini gerçekleştirmeye çalıştığı görülmektedir. Ziya Gökalp çağının düşüncelerinin ortak noktalarını saptamaya yönelmiştir. İttihat ve Terakki’nin siyasal doğrultusu ile Gökalp’in düşünceleri arasında bu açıdan da beraberlik vardır.

Bir manzumesinde düşmanın ülkesinin viran olacağını Türkiye’nin büyüyüp Turan olacağını söylemişse de, belirgin siyasal değişiklikler karşısında bu düşüncesinin bazı bakımlardan değişikliğe uğradığı görülmektedir. Ziya Gökalp’in güçlü olan Türkçü yönelimi önceleri Turan düşüncesinde somutlaşmıştır. Bu somut tercih de ifadesini Ziya Gökalp’in gözünde güçlü bir önder olan Enver Paşa’da bulmuştur. Ancak 1923’te yayımladığı Türkçülüğün Esasları kitabında Turan’ı belki ileride “Şen’iyet (gerçek) olacak bir hayal” şeklinde nitelemiştir. Fakat bu niteleme Turan düşüncesinden vazgeçtiği anlamında anlaşılmamalıdır. O sıralar Türkçülüğün amacı olarak üç seçenekten bahsetmiştir: Bunların başında Türkiyecilik sonra Türkmencilik ve en son olarak da Turancılık gelmektedir. Siyasal şartlan gerçekçi bir biçimde değerlendirerek, bir anlamda da siyasal güç odaklarına uyumlu davranarak böylesi bir yorum ve program değişikliğine yönelmektedir.

Büyük adamların tarihi etkileyecekleri şeklinde Türkçülük bir anlayış çoğu zaman önderlere önemli bir işlev yüklemektedir. Değişik dönemlerde değişik önderlerin ülke sorunlarını çözümleyebileceği ve “milli mefkûrelere” ulaşabileceği düşüncesini benimsemiştir.

Bir ara Enver Paşa’da tüm Türkleri siyasi anlamda birleştirebilecek bir önder yeteneği görmüş, daha sonra ise Mustafa Kemal Paşa’ya “İstida” başlıklı iki övgü şiiri yazmıştır. Bir sıralar Talat Paşa hakkında da benzeri bir övgü kaleme almıştır. Liderin toplumsal işlevi konusunda abartılı bir düşüncesi vardır. Mefkûrelerin ancak etkili önderler tarafından gerçekleştirilebileceği düşüncesindedir. Ancak tarihteki büyük adamların rolünün toplumsal koşulların zorunlu bir sonucu olarak ortaya çıktığını da belirtmektedir. Siyasal şartlara uyumluluğu tarihte önderlere verdiği önemle bağdaşmaktadır.

Sosyolojisi

Ziya Gökalp’in Türkiye’de sosyolojinin bir bilim olarak oluşumunda belirleyici bir etkisi vardır. Güncel siyasete karşı duyarlılığı nedeniyle bilimi somut sorunları çözecek bir anahtar olarak görmüştür. Sorunlara kapsayıcı bir çerçevede bakmış, tarihten folklora, dinden iktisada kadar birçok konuyla ilgilenmiştir. Bilimin duygudan uzak niteliği üzerinde ağırlıklı olarak durmuştur. Durkheim sosyolojisini ülke sorunlarına uygulamaya çalışmıştır. Sosyolojisinin ekseni Durkheim’ın ahlak ve düzen kavramlarına karşılık ulus ve ilerleme kavramları olmuştur.

Ziya Gökalp’in önemi sosyolog olmasından çok, ideologluğundan kaynaklanmaktadır. Düşüncelerinin kapsayıcı niteliği, kapitalizm konusunda geliştirdiği eleştiriden Marxism’in felsefi eleştirisine kadar uzanmaktadır. Çoğu konuyu gündeme getirmesi ve ülke sorunlarına çözümler araması, Türkiye’deki pek çok düşünceyle Ziya Gökalp’in yaklaşımları arasında bağlantılar kurulmasının nedenidir. Hatta aykırı noktalara yönelenler bile Ziya Gökalp’in düşüncelerini bir ölçüt olarak kullanmışlardır. Hars ve medeniyet ayırımını ulusal ve uluslararası ölçütüne dayandırması, sentezci düşüncesini temellendirmesinin ötesinde anlamlıdır. Hars ve medeniyet ayırımı aynı zamanda aydın ile halk farklılığını da ortaya koymaktadır. Medeniyete sahip olan aydının medeniyeti halka götürmesi gerektiğini belirtmiştir. Ancak halkta bulunan ve ulusal olan harsı da aydının işlemesi zorunluluğunu savunmuştur. Bu anlamda aydının işlevine işaret etmiş ve Cumhuriyet döneminin halkçılık yönelimini de etkilemiştir.

Etkisi

Zaman içinde siyasal gelişmelere duyarlılığı, Ziya Gökalp’i çok aykırı görünen birçok düşünsel gelenekle bağlantılı kılmıştır. Bunun somut düzeyde olduğu kadar soyut düşünce alanında da belirtilerini görmek mümkündür. Atatürk’ün gerçekleştirdiği kültürel değişikliklerin Ziya Gökalp’in düşüncelerinden esinlendiği yaygın kabul gören bir düşüncedir. Halk Fırkası’nın kurulduğu yıl yazdığı Doğru Yol, Hakimiyet-i Milliye ve Umdelerinin Tasnif, Tahlil ve Tefsiri adlı küçük broşürle yeni kuruluşa yol gösterici ve yönelimlerini yorumlayıcı bir tutum içine girmiştir. Bunun ötesinde Atatürk’ün laik uygulamaları Ziya Gökalp’in amaçlarını aşmışsa da, 1928’de İlahiyat Fakültesi profesörlerinin de içinde bulunduğu bir grubun savunduğu dinin millileştirilmesi programı onun özlediği “Camiinde Türkçe ezan okunan” Türkiye amacıyla uyumluluk halindedir. Uygulamaya koyulamayan bu öneri 1930’lu yılların başında gerçekleştirilen dinsel ibadet dilinin Türkçeleştirilme-sinde yaslanılan bir dayanak olmuştur. Ziya Gökalp Türkçülüğün Esasları yapıtında ırkçı olmadığını açıkça belirtmesine karşın II. Dünya Savaşı sırasındaki ve sonraki ırkçı-turancı yaklaşım da onunla düşünsel bir özdeşlik içinde görünmek kaygısını taşımıştır. 1930’lu yılların başında dil ve özellikle tarih konusundaki resmi anlayışın Ziya Gökalp’in genel yaklaşımıyla önemli benzerlikler taşıdığı belirtilebilir. Türk Medeniyeti Tarihi adlı yapıtı bu paralelliğin açık bir göstergesidir. Ayrıca Gökalp’in düşüncesi İslamcı anlayışa başka renkler katmak isteyen muhafazakâr görüşlerle de yakınlıklar taşımaktadır. Böylelikle Ziya Gökalp’in düşünceleri sadece belirli bir düşünsel çizgiyle değil, çok yaygın bir düşünsel çevreyle köprü oluşturmaktadır. Ayrıca Gökalp Arap milliyetçiliğinin etkin bir düşünürü olan Satı Bey’i de derinden etkilemiştir.

Ziya Gökalp’in çok yönlü niteliği, düşünsel etkinliği birçok alanda yaşadığı zamanı aşan belirgin izler bırakmıştır. Günümüzde de hem genel olarak düşünceleriyle paralellik gösteren çalışmalarla, hem de dar anlamda düşüncelerinin uzantısı olan yapıtlarla Türkiye’nin düşünsel yaşamım etkilemeyi sürdürmektedir.

Ziya Gökalp Hakkında Bilinmeyenler

Ünlü yazar ve düşünür Ziya Gökalp 23 Mart 1876 tarihinde Diyarbakır’da dünyaya geldi. Asıl ve bilinen adı ile Mehmet Ziya’dır. Babası yerel bir gazetede çalışmaktaydı. İlk eğitimine Diyarbakır’da başladı. Ailesinden ve özellikle amcasında geleneksel İslam ilmini öğrendi. 1895 senesinde ise İstanbul’a gitti. Baytar Mektebi’ne yani veterinerlik fakültesine ilk kaydını yaptırdı. Buradaki öğretimi esnasında İbrahim Temo ve İshak Sukuti ile bir araya geldi. O yılların ünlü düşünce akımı olan Jön Türkler’den etkilendi. Aynı senelerce İttihat ve Terakki Cemiyeti’nde görev aldı. Muhalif eylemleri gerekçe gösterilecek 1898 yılında tutuklanacaktır. Bir yıl cezaevinde kaldı. Daha sonrasında 1900’da serbest kaldıktan sonra doğduğu kent olan Diyarbakır’da sürgün hayatı başladı. 1908’a kadar Diyarbakır’da küçük memuriyetlerde bulundu. II.Meşrutiyet’in ilanından sonra İttihat ve Terakki’nin Diyarbakır şubesini kurarak buranın temsilcisi oldu. Peyman gazetesini arkadaşlarıyla çıkardı. 1909 senesinde Selanik’te bir araya gelen İttihat Terakki Kongresi’nde Diyarbakır üyesi olarak görev aldı. Bir yıl sonra, örgütün Selanik merkez yönetim kurulunda görevlendirildi. 1910’da ise tesis edilmesinde ön ayak olduğu İttihat Terakki İdadisinde sosyoloji dersleri verdi. Genç Kalemler dergisini çıkardı. 1912 senesinde Ergani Maden’den Meclis-i Mebusan’a vekil seçildi ve İstanbul’a yeniden taşındı. Ünlü Türk Ocağının kurucuları arasında yer aldı. Derneğin yine önemli bir yayın organı olan Türk Yurdu dergisi başta olmak üzere; İçtimaiyat Mecmuası, İslam Mecmuası, Milli Tetebbular Mecmuası, Halka Doğru, İktisadiyat Mecmuası ve Yeni Mecmua’da makaleler kaleme aldı. Bir yandan da İstanbul Üniversitesi’nde sosyoloji dersleri verdi.

Birinci Dünya Harbinde Osmanlı Devleti’nin mağlup oluşundan sonra, tüm vazifelerinden alındı. 1919 senesinde İngilizler tarafından Malta Adası’nda ikinci sürgünü başladı. 2 yıllık sürgün yılının sonrasında yeniden Diyarbakır’a gitti, Küçük Mecmua’yı neşretti. 1923 senesinde Ankara’ya gitti. Maarif Vekaleti Telif ve Tercüme Heyeti Başkanlığı’nda görevlendirildi. Aynı yıl İkinci Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne Diyarbakır vekili olarak bulundu. Kısa süreli ancak ani bir rahatsızlığının ardından, takvimler 25 Ekim 1924’ü gösterdiği sırada İstanbul’da vefat etti.

YAPITLAR (başlıca):

  • Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak, 1918, (yeni haflerle, 1950)
  • Türk Töresi, 1923, (yeni harflerle, 1976)
  • Doğru Yol, 1923, (yeni harflerle, 1947)
  • Türkçülüğün Esasları, 1923, (yeni harflerle, 1939)
  • Türk Mdeniyeti Tarihi, (ö.s.), 1926,(yeni harflerle, 1974). Şiir
  • Kızıl Elma, 1914, (yeni harflerle, 1941)
  • Yeni Hayat, 1918,(yeni haflerle, 1941)
  • Altın Işık, 1923, (yeni harflerle, 1942)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir