Yeniçeri Ocağı Hakkında Bilinmeyenler

Yeniçeri ocağı

Yeniçeri, Hristiyan Avrupalı çocuklarından devşirme aşamaları ile yetiştirilen askerlere verilen genel bir isimdir. Çeri Türkçe’de “asker” manasına gelir. Yeniçeri ise kabaca yeni asker anlamı taşır. Dönemin ünlü hükümdarı I. Murat’ın ikinci adamı ve veziri Çandarlı Hayrettin Paşa’nın yardımlarıyla tesis ettiği bu sistem de, devlet kendisine bağlı Hristiyan halkından ve bazen eline düşen harp esirlerinden bazı çocuklara el koymaktaydı. İlk zamanlarında Acemi Oğlanı adı verilen bu çocuklar, önce bir tür köylü ailesinin yanına verilirdi. Orada Türkçe öğreniyor, İslam dinini öğrenerek örf ve adetlere göre zamana yayılarak yetiştiriliyordu. Devşirilir devşirilmez sünnet edilip, kendilerine bir Müslüman adı veriliyordu. Devam eden ve uygun görülen zamanlarda ise söz konusu acemi oğlanların kışlalarda askeri eğitimleri başlıyordu. İlk yıllarındaki kurallara göre emekli oluncaya kadar evlenmeleri, şehirde bulunmaları yasaktı. Kışlalar yaşam alanlarıydı. Kabiliyet gösteren yeniçeriler subay ve general dahi olabilirlerdi. İç örgüt yapısı bakımından sekbanlar, cemaat ortaları ve ağa bölükleri olarak üç kısıma ayrılmaktaydı. İlk kurulma tarihi olarak 1324 verilebilir.

Başlangıçta yani düzenleri bozulmadan önce Yeniçeri’ler 1000 kişiyi geçmezken Kanuni Sultan Süleyman idaresinde 12 bin, III. Mehmed yıllarında ise 45 bin kişiye ulaşmıştır. 17. yüzyıl ortalarında mali tedbirler nedeniyle yarı yarıya sayıları azaltıldığı halde 18. yüzyıl başında 70 bin, ortalarında 80 bine çıkmış, III. Selim döneminde 110 bine, son olarak II. Mahmud idaresinde de 140 bin kişiye ulaşmıştır. Yeniçeri komutanlarına “Ağa” denilirdi. Yeniçerilerin Bektaşi tarikatine girmesi çok yaygın bir gelenekti. Büyük sancağın beyaz rengi, ocağın sünni olduğuna işaret etmekteydi.

Yeniçeriler diğer kapıkulu zabitleri ve askerleri gibi sürekli olarak görev yaparak devletten aylık alırlardı. Üç ayda bir ödenen ve ulufe denilen bu meşhur aylıklara ek olarak her padişahın tahta oturduğunda cülus bahşişi adıyla yeniçerilere para dağıtması da bir önemli gelenekti. Yeniçerilerin büyük bir kısmı başkent İstanbul’daki Etmeydanı ve Şehzadebaşı kışlalarında yaşarlardı. Bir kısmı da sınırlardaki kalelerde vazifeliydi. 15.16. yüzyıllarda yeniçerilerin nikahlanmaları ve askerlikten başka vazifelerle ilgilenmesi yasaklanmıştı. Fakat sonraları, seferlerin git gide azalması, disiplinin kaybı ve evlenme yasağının neredeyse kaldırılmasıyla yeniçeriler para getirecek başka işlerle ilgilenmişler, özellikle İstanbul’da esnafa karşı zorbaca hareketlerde bulunmuşlardı. Yeniçerilerin zaman içinde artması devlet üzerine ağır bir mali yük getirmiş ve bunun sonucunda gelirlerini vaktinde alamayan yeniçeriler çıkardıkları çeşitli ayaklanmalarla toplum düzenini büyük ölçüde zedelemişlerdi.

Bu disiplinsizlik öyle bir noktaya ulaşmıştır ki yeniçeriler sırf culus bahşişi alabilmek için padişah değiştirmeye bile kalkışmışlardır. Özet ifadeyle “Ocak devlet içindir” ilkesi “Devlet ocak içindir” haline dönüşmüştür.

Yeniçeri Ocağının Kaldırılması ve Bilinmeyenler

Zamanla düzenleri bozulan, halka ve esnafa saldırarak haraca kesen, askerlere uygun düşmeyen davranışlar içine giren alkolik Yeniçeriler, zaman zaman cana ve mala da zarar vermeye başlar. Bu sebeple de halkın nefretini kazanmışlardı. O dönemlerde alimler tarafından çok değer verilen ilmiye sınıfına yaptıkları davranışlar, halk ile ulema sınıfının, bu gruba karşı, cephe almalarına sebep olacaktı.

Sultan İkinci Mahmud bu kaçkın yuvası Yeniçeri ocağına karşı birtakım tedbirler düşünmeye başladı. Yeniçerilerin, Avrupa orduları gibi talim almaları gerektiğini düşünmekteydi, bu amaçla “eşkinci” adlı yeni bir askeri örgüt tesis edilmesini emretti. Bu yeni eğitime de doğal olarak karşı çıkan Yeniçeriler, At meydanında bir araya geldiler yaptıkları yıkıcı gösteriler sonrasında ayaklandılar. Babıali’ye saldırıp altı bin kese para çaldılar.

Sadrazam Selim Paşa, dönemin vezir, din adamı, humbaracı, lağımcı, topçu ve donanma mürettebatını topladı; sancak çıkartarak ocakla savaşılacağını duyurdu. Padişahın memur ettiği kişiler İstanbul sokaklarında dolaşarak İstanbulluları sancak altına toplamaya başladı. Bunun üzerine karşı bir atak olarak Yeniçeri tellaları ise, kendilerini sevenleri ayaklanmaları için kışkırttı. Hazırlıklarını tamamlayan sadrazam, Sultan Ahmed Camisini karargah haline getirerek halkı silahlandırdı. Beyazıt ve Divanyolu’nu ele geçiren yeniçeriler, çatışmalar başlayınca güvenli olduğuna inandıkları At meydanına çekildiler ve kapıyı kapattılar. Sadrazam Selim Paşa meydan kışlasını çevreleyerek bölgeyi top ateşine tutturdu. Yoğun ateş baskısı sonrasında meydan kapısının bir kanadı hasar gördü. Kapının öbür kanadını da imha eden halk Yeniçerilerin üzerine atıldı. Yeniçeriler kışla ve tekkelere sığındılar. Top ateşine dayanamayan kışla birkaç saatte, içindeki azgın yeniçerilerle birlikte yakılıp yıkıldı.

Ele geçirilen yeniçeri elebaşları sadrazam tarafından alelacele boğduruldu ve cesetleri Sultanahmed Meydanındaki Çınaraltı’na gömüldü. bu olay sonucunda 6 bin kişi öldürüldü, 20 bin kişi de sürgün cezası aldı. II. Mahmud daha sonra Yeniçeri Ocağının tamamen ortadan kaldırıldığını, bir fermanla halka ilan etti.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir